"Acımasızlık, 'gaddarlık' demek değildir" der Üstad Don Juan Matus.
"Acımasızlık, aklı başındalıktır."
Aklı başındalık bir hayatta kalma sanatıdır: duruma göre davranabilmek; öncelikleri ve önemi net bir biçimde belirleyebilmektir. Aklı başındalık, hakikati gerçekleştirebilmek adına yeri geldiğinde sert ve keskin olabilmektir. Aklı başındalıkta duygusal patlamalara; yersiz acımalara ve acındırmalara yer yoktur. Aklı başındalıkta tek bir hakikat vardır: o da her ne pahasına olursa olsun hedeflenen eylemi hayatın akışına uygun bir biçimde yerine getirebilmektir. Bu yolda kırmak ya da kırılmak gerekiyorsa, emin olun ki sonunda öz aynı kalacak ve biçim kusursuz hale gelecektir.
Toprak ile çalışanlar iyi bilir. Toprak dediğim dediktir. Hele zamanında yapılmasın bir iş! Hemen tepskisini koyar: verimliliğini yok eder; kayar gider tepelerden aşağı göçer; kurur; çatlar... Kendi özüne ters geleni de kabul etmez: Killi toprakta maydanoz nasıl can çekişirse, bazı toprak da kalıba gelmez; tornaya gelmez... Zorlarsınız bazen. "Yok" der. Dedi mi de geri dönmez.
Durumu zorlayan bizizdir aslında. Toprak gayet dürüst davranmaktadır. İnatçı davranan da bizizdir. Kendimizi zorlayan da; durumu olduğu gibi kabul etmeyen de... Hayatta da böyle değil mi ki? Kabul etmememiz; insanların ve hayatın bize anlattıklarına inat etmemiz; kendi dediğimizi direttirmemiz... Her olana çılgın bir duygusallık içinde yaklaşıp, olanların gerçeğine kafamızı çevirmemiz. Yani aklı başında davranmamızdır sebep. Öze ters gitmemiz; kendimize söylediğimiz yalanlar; durumları kendi istediğimiz biçimde yönlendirmeye çalışmamız. Kısacası ben merkezci davranmamız.
Toprak ile uğraşanlar çok iyi bilirler soru sormasını. Ben merkezci davranırlarsa tüm o 'ben' dedikleri emeklerin nasıl da yerle bir olacağını çok iyi bilirler. Kaç defa kırılmışlardır; kim bilir? Kırıldıklarında yıkılmazlar. Onun yerine soru sorarlar. Soru sorarlar ki hata bir daha olmasın. Soru sorarlar ki emekler boşa gitmesin. Soru sorarlar ki ileriye gidilebilsin. Soru sorarlar ki aklı başında kalınabilsin!
Bazen de siz kırmak durumunda kalırsınız. Kırarsınız; çünkü farketmişsinizdir öze uygun davranmadığınızı. Kırarsınız ki hatadan öğrenilebilsin. Kırarsınız ki yeniden yapılabilsin. Kırarsınız ki kusursuzluğa ulaşılabilsin. Hem kendinizin hem de karşınızdakinin iyiliği için kırmanız gerekir bazen: aklı başında olabilmek gerekir. Bunlar için ise ihtiyacınız olan sadece cesaret, özgüven ve dürüstlüktür.
Neticede Yarmagül'ün bir suçu yok. Hiç de olmadı. Zaten suçlu aramaya kalkarsak soru sormayız; soru sormayınca da ancak kendimizden kaçarak yok oluruz. Biz özünü göremedik de zorladık toprağı. Bize söyledi de dinlemedik. Zorladık bir kalıba girsin diye; ama olmadı. Bu toprak -aynı insan gibi- bizim istediğimiz kalıba girmedi. Kalbı sevmiyormuş: biz dinlemedik. Neticede Yarmagül oldu. Biz de hatamızı kabul ettik;sorumuzu sorduk; şimdi onun özüne uygun biçimi yedinden vermek üzere kolları sıvadık.
Yol bu; yürüyeceğiz ve sonra yine yürüyeceğiz...
Comentarios